Selam ile…

Selam ile…
Etrafınıza şöyle bir bakın. Doğumundan itibaren insanımızın korku ile yetiştirildiğini, yaşatıldığını göreceksiniz.
Öyle bir hayat yaşıyoruz ki, öyle bir çevremiz ve şartlarımız var ki, öyle bir eğitim almışız ki; gölgemizden bile korkar hale gelmişiz.
Ebeveynden korkarız, öğretmenden korkarız; askerden-polisten-kolcudan-belediye zabıtasından korkarız. Hatta cenneti ümit etmekten ziyade cehennemden, Allah’ın rahmetini ummaktan ziyade gazabından ve azabından korkarız.
Acaba ruhumuza; sevgiden, saygıdan, ümit ve neşeden ziyade niçin korku egemen? Hiç düşündünüz mü? Kendimize güvenimizin eksikliğine, eziklik ve aşağılık kompleksimize suçluluk duygumuz mu yol açıyor?
Oysa, insan olabilmek; tercih yapabilmek, tavır koyabilmektir. İyiyi kötüden, doğruyu eğriden, haklıyı haksızdan, güzeli çirkinden ayırt etmemiz ve iyinin, doğrunun, güzelin, haklının yanında yer almamız gerekiyor.
Bize “haksızlık karşısında susmanın dilsiz şeytanlık olduğu”, “Elimizle, dilimizle, kalbimizle kötülüğe karşı çıkmamız” öğretilmişken nasıl oluyor da “Bana değmeyen yılan bin yaşasın”, “Gemisini kurtaran kaptan”, “Benden sonrası Nuh ile Tufan” diyebiliyoruz.
Bir “Kork Allah’tan, Kurtul Korkudan” diyebilsek, bir “Gücün Kuvvetin yegane sahibi ancak Allah’tır” diyebilsek, bir “Korktuklarım karşısında vekil olarak, dost olarak ve yardımcı olarak Allah bana yeter” diyebilsek; ama, içselleştirerek diyebilsek, yaşayarak diyebilsek; korkudan umuda, güvensizlikten emin olmaya doğru bir yolun yolcusu olduğumuzu hissedeceğiz.
Devam edeceğiz. Şimdilik hoşça kalın…