Selam ile...

Selam ile...
Size bir fıkra anlatayım;
Adamın bir kendisini darı zanneder, tavuk gördüğünde kaçarmış. Bakmışlar ki, olacak gibi değil, tedavi ve telkin için uzmanına götürmüşler. Uzman, kendisini darı zanneden ve tavuk görünce kaçan adama sürekli “sen darı değilsin” diye telkine başlamış, neticede adam “tamam, ben darı değilim”demiş ve adamı taburcu etmeye karar vermişler. Adam tam tedavi olduğu yerden ayrılırken bir tavuk görmüş ve gene kaçmaya başlamış. Adamı yakalayıp “Hani sen darı olmadığını anlamış, kabul etmiş ve söylemiştin, niçin hala tavuktan kaçıyorsun ? ” demişler. Adam ne cevap verse beğenirsiniz; “Tamam, ben darı olmadığımı biliyorum da, ya tavuk bilmiyorsa diye kaçıyorum”.
Bugün çağdaş dünyada,  ABD ve ABD’nin merkezine oturmuş bir avuç “Gizli Dünya Devleti” arayıcısı, Siyonist veya Siyonist Maşası, ABD halkı da dahil tüm dünya halklarına ve özellikle Müslüman Orta-Doğu ve Uzak-Doğu coğrafyasına, sürekli “siz       darısınız ve biz tavuğuz” telkininde bulunmuşlar ve bulunuyorlar, bulunacaklar da...      
Aslında, onlar bizim darı olmadığımızı çok iyi biliyorlar. Fakat, yüzyıllardır verdikleri mücadele ve izledikleri strateji ile bizi biz yapan, bizi insan yapan, bizi kahraman yapan   değerlerden bizi koparmayı başarmanın hazzı ile avuç ovalayarak bize darı olduğumuzu söyleyebiliyorlar ve bizi inandırabiliyorlar.
Elbette, onlar “güç ve çoğunluğa prestij” esasına dayanan anlayış ve inançlarının gereği, bizi aşağılamaktan vazgeçmeyecekler ve bizi zillete düşürmeden, bizi acizlik ve çaresizlik kompleksi içinde kıvrandırmadan kendilerine rahat olmadığını ve planlarını uygulayamayacaklarını düşünecekler.
Bir baş, bir kez eğilmeye görsün, bir bilek bir kez bükülmeye görsün; daha dik olması ve dik kalması artık nasıl mümkün olur?
           Bu arayış ve telkinlerinden dolayı onlara kızamayız. Kızacağımız birisi varsa, o da biziz. Zira, darı olmayan ve darı olmadığının bilmesi ve haykırması gereken biziz.
Önce, bir şeyi bilmemiz gerekiyor; “Gönüllerini ölüm korkusu ve dünya sevgisi kaplayan insanların ve toplumların, izzet, itibar ve şereflerini yitirmeleri kaçınılmazdır”.
Düşman karşımızda değil, kendimizdedir, beynimizdedir, yüreğimizdedir.
Önce, beynimizdeki acizlik ve çaresizlik mikrobunu, yüreğimizdeki dünya sevgisi ve ölüm korkusu mikrobunu ve mantığımızdaki tefrika mikrobunu yenmek zorundayız. Arkası mutlaka gelecektir.
Yarın, bir başka fıkra ile konuşmak üzere, şimdilik hoşça kalın...