Tam beş yıl önce?

Sanırım Eylül ya da Ekim ayı.

Bir davet geliyor Üniversite yönetim kadrolarına.

?Size Kastabala?yı tanıtalım?

Öbür gün Turizm Müdürlüğü?nden bir yetkili eşliğinde Kastabala?da buluyoruz kendimizi.

İtiraf etmeliyim ürperiyorum gördüklerimden.

Yıllardır başka şehirlerde iş yaşamımı sürdürüp arada sırada da olsa olsa geldiğim bu şehirli olmaktan o an utanıyorum.

Utancım Osmaniye?li olmaktan değil, Osmaniye?li olup da o tarihe kadar burayı görmemekten kaynaklı.

Zira karşımda bir antik kent duruyor.

Yüzyıllar öncesine ait devasa bir şehir.

Farklı kültürleri barındırmış yüzyıllar boyu.

Osmaniye?nin tabir caiz ise dibinde.

14 Kilometre mesafede.

Kentin yapısı oldukça dikkat çekici.

Ülkemizin diğer yerlerindekilerden çok da farklı değil.

Belki bir Efes değil?

Ancak.

Afrodisias?dan, Pergamon?dan, Priene?den, Ksantos?tan, Laodikeia?dan ve de diğerlerinden çok da önemsiz değil.

Elbette her birinin birbirlerinden farklı özellikleri var kentlerin.

Ancak bazı ortak yapılar hepsinde mevcut.

Örneğin tiyatro alanı bazılarında 10 bin kişilik, Kastabala?da ise 5 bin kişilik.

Giriş sütunlu yollar hemen hepsinde mevcut Kastabala?da mevcut.

Ve saire?

Kent baştan aşağı yok edilmemiş.

Tüm direnciyle hala ayakta..

Bir deprem şehri bir ya da iki metre aşağı doğru kaydırmış sadece.

Ancak kente zarar veren bu depremden ziyade halkımız olmuş.

Çevre köylerden bazıları evlerini bu kentten götürdükleri tarihsel taşlarla yapıp, motifli taşları avlularına, evlerinin köşelerine taşımışlar.

Görevliler ev ev dolaşıp bir kısmını geri getirmişler kente.

En azından oradaki görevliden duyduğumuz bu.

Bütün kırık döküklüğüne rağmen sütun başlıklı yoldan giriş yaparken heyecanınız zirve yapıyor.

Tarihi filmleri canlandırın gözünüzde.

Pek Türk tarihine ait film çekilmediğinden aklınıza ilk gelen Roma?lı kumandanların en önde, at sırtında mağrur biçimde ardında ordusuyla şehre girişini canlandırın.

Girişin iki yanında yüksek taş sütunlar.

Zemin taşlardan yapılmış yıpranmıyor.

Atların nal şakırtıları.

Yolun iki tarafında halk toplanmış coşkulu tezahürat yapmakta?

İşte Kastabala böyle bir şehir.

Bir ekip kazı işiyle uğraşmakta.

Ama bana ilginç gelen bir kazı.

Beş on tane çevre köyden adam bulup ellerine kazma küreği vermişler, traktörü de tabir caizse dayamışlar mekana.

Vatandaş kazıyor, kazdıklarını da traktöre atıyor.

Minicik fırçalarla kazı yapan arkeologları hep filmlerde görürmüşüm meğer(!)

Buna rağmen ilgilenen var diye seviniyorum.

O tarihte Gaziantep Üniversite?sinden bir yardımcı doçent yaptırıyor kazıyı.

Küçük bir bölüm kazmışlar sadece.

O da girişte anlattığım sütunlu yolun girince sağ tarafını ve yol zeminin bir kısmını.

Sütunları da dikmişlerdi sağ tarafın.

Ancak.

Yolun sol tarafı yoktu.

Bakmıştım etrafıma ama kazılacak mekan da yoktu.

Sormuştum bu sütunlu yolun sol tarafı nerede, nerede soldaki sütunlar diye.

Zira sol tarafta bir tarla vardı kazı alanına sıfır.

Ve de sıkı durun.

?Tarla Mısır Ekili?

Gerçekten acınacak bir komedi idi gördüğüm.

Aslında devlet kamulaştırmıştı alanı.

Ancak ödenek gelip de tarla sahibine verilemeyince adam ekim yapıyordu (!) tarlaya?

Dayıyordu traktörün pulluğunu tarihsel mekana.

Ve de veriyordu gazı.

Koskoca Devlet ise uyuyordu herhalde?

Şokumu hala üzerimden atamamışken gördüğüm manzara yüreklerimi yakmıştı.

Ödenek dediğiniz ne olabilirdi dağın başındaki arsa için.

Yok muydu bu şehrin valisi, vekili.

Nasıl olurdu bu?

???????

Günler haftalar aylar boyu unutamadım Kastabala?yı.

Üç beş gün önce çocuklarımın da görmesi adına doluşup arabaya sürdük.

Kadirli yolu üzerindeki tabelayı görüp döndük sağa.

Biraz ileride bir tabela daha.

Oraya da döndük.

Bir müddet gidince baraj tribünü gibi bir yerde yol ikiye ayrıldı.

Etrafımıza bakınıp gideceğimiz Kastabala?nın hangi yönde olduğunu keşfetmeye çalıştık.

Ama nerede, çaresizce bir tarafa döndük.

Ancak çok emin olamadık.

Ve?

Çaresizce alkol alıp birbirleriyle dalaşan gençlere sorduk.

Yanlış girdiğimiz yoldan çıkıp Kesmeburun denen Köye doğru sürdük.

Köyü geçince sağ tarafta sanki bizim kendisine reva gördüğümüz muameleden utanmış da bizlerden saklanmak istercesine çalılar ardında Kastabala?yı gördük.

Bir yön levhası kendisine çok görülen Kastabala?yı gördük.

İtiraf etmeliyim ekin ekili alanlar içerisindeki (!) kümbetleri görünce anladım antik şehre yaklaştığımızı?

Yoldan sağa dönünce 200 metre mesafede şehir.

Ama.

Yazarsanız kızıyorlar yazmazsam ben kahroluyorum?

Bu yol bozuk ve çamur.

Ya asfaltsız ya da asfaltı kırılmış ve kalkmış.

Önceki gittiğimden 5 yıl sonra gittiğim için doğal olarak beklentim de yüksek.

?Herhalde şehrin basbayağı bir kısmını açığa çıkarmışlardır? diye düşünerek varıyorum kente.

İşte burası tam bir hayal kırıklığı.

Kent neredeyse aynı terk edilmişliğiyle duruyor karşımda.

En son gördüğüm şekliyle yol yarım, sütunlar yarım?

Hala yolun sol tarafı yok.

Diğer alanlar neredeyse aynı.

Sadece sol tarafa uzun bir branda çekmişler.

Adeta göstermelik.

Rüzgar zaten yarısını açmış fırlatmış?

Etrafta kazı ekibini de göremiyorum.

Bu ilgisizlik büyük bir öfkeye dönüşüyor içimde.

Soruyorum oradaki birilerine.

Herhalde görevlisine.

Sol taraf hala yok neden?

?Kamulaştırma yapılamadı abi? oluyor cevabı.

Kazı ekibi neden yok?

Cevabı her şeyi açıklıyor zaten?

Yıllar önce geldiğimizde gördüğümüz kazı sorumlusu zat yardımcı doçent iken doçent olmuş, üstelik profesör de olmuş.

Ve adam Trabzon?a Karadeniz Teknik Üniversitesi?ne geçmiş.

Yazları bazen gelip kazıyorlarmış.

??

Sevgili devlet bürokratları.

Daha orada gördüğüm saçmalık ve ilgisizlikleri yazmıyorum.

Bu kazı sürecinin sonunu ne siz görürsünüz ne de çocuklarımız.

12 Ay inşaat yapılabilen bir şehirde mevsimlik kazıya nasıl izin verirsiniz.

Şanlıurfa?da meşhur Göbeklitepe?de 30 farklı kazı ekibinden bahseder medya.

Oranın bürokrasisi beceriyor da siz neden beceremezsiniz.

Mahkum muyuz sadece bir ekibe.

Eğer mevzuat izin veriyorsa çoğaltın kazı ekibini.

Ve de bu kentin hala kocaman bir bölümü kamulaştırılmasına rağmen satın alınamamış alanlarını alın artık.

Daha uzun yazamıyorum gazetedeki yerim yetmiyor.

Ancak.

Henüz çok yenilerde gittiğim Denizli Laodikya antik kentinde gördüklerimi siz de görseydiniz.

Bir sürü ekibin aynı anda çalıştığını.

Mermer atölyesi gibi bir sürü atölye kurulup yıkılan kırılan sütunları ve diğer antik eserleri orijinaline benzer biçimde yeniden canlandırdığını.

Çıkardıkları tozun turistleri rahatsız etmesi endişesiyle sık sık işlerini duraklatıp turlar geçer geçmez makinaları yeniden çalıştırdıklarını.

Ve sadece bu şehrin Denizliye katkısının Osmaniye halkını bir yıl geçindirebileceğini.

Gelen insanlara üniversitenin arkeoloji bölümünün öğrencilerinin rehberlik yaptığını.

Görseydiniz sahi siz ne yazardınız sayın yetkililer.

Son sorum?

Üniversitemizde arkeoloji bölümü açıldığını ve burada hocaların ve öğrencilerin olduğunu gerçekten biliyor musunuz?

Cevabınız evet ise sözüm yok?

Hayır ise?

Zaten sözün bittiği yerdeyiz.

Mutlu haftalar dileklerimle.