Fransız Asker ve Siyaset Adamı General de Gaulle vatanseverlik ve milliyetçilik arasındaki farkı şu sözlerle açıklar: Birincisi bize benzeyenleri sevmek, ikincisi bize benzemeyenlerden nefret etmektir.

Terör sorunu ülkemizi de vatanseverlik ve milliyetçilik kavramlarını tanımlamak ve bu kavramlar arasında bir tercih yapmakla karşı karşıya bırakmıştır.

Sorun basına da yansımakta ve vatandaşlarımız arasında ciddi endişelere de neden olmaktadır. Öyle ki “Türk” üm demek ayıp mıdır? şeklinde bir anlayış dahi doğmuştur. Buna PKK terör örgütünün serbestçe “Kürt ırkçılığı” yapması da neden olmaktadır. Ayrıca bazı basın-yayın organları kasıtlı olarak Türk Milliyetçilerini tahrik etmektedir. Oysa “Türk’üm demek” ayıp olmadığı gibi “Kürdüm” hatta “İngilizim” demek de ayıp değildir. Tüm bu farklılıklar yaradılıştan kaynaklanmıştır ve insanoğlunun tekamülünde, medeniyetlerin doğumunda önemli rol oynamışlardır.

Bugün insanoğlunun ortak medeniyeti İslam’dan da Hıristiyanlıktan da izler taşımaktadır. Rus edebiyatı, Alman Felsefesi, Yunan Düşüncesi, Tasavvuf tüm insanlığa mal olmuştur.

Ülkemizde ırkçılığın haram olması esasına dayanan dini inançların da etkisiyle ırkçılık hiçbir zaman güçlü bir siyasal ideoloji haline gelmedi. Türk ırkı dışındaki tüm ırkların yok olmasını amaçlayan fikirler rağbet görmedi. “Milli marş”, “bayrak”, “ortak dil”, “sportif başarılar” gibi sosyal olgular tüm milleti birbirine yaklaştıran bir rol üstlendiler. Galatasaray’ın başarısı Konya’da da Osmaniye’de de Diyarbakır’da da aynı duygularla kutlandı.

Irklar arası çatışmalar bizden ziyade batıya özgü bir durum. Bunun yekpare bir ırk savaşı olduğunu söylemek de mümkün değil. İngiliz ordusu saf kan İngilizlerden oluşmadığı gibi Prusya ordusu da yalnızca “saf kan Almanlardan” oluşmamaktaydı. Hepsi imparatorluklardan bakiye çok renkliliği bünyelerinde taşımaktaydı. Onları bir arada tutan esas harç vatanlarıydı. Tabii ki bu saf ve ahlaki duygularla gelişmedi. Emperyalizm de Avrupalıların geçim kaynağıydı. Bugünkü ulus devletlerin sınırları yıllar süren kanlı savaşlar sonucunda ortaya çıktı. Bu aynı zamanda uluslar arası çatışmaların da tetikleyicisi oldu.

Ülkemizin milliyetçilikle tanışması Avrupa’ya nazaran çok daha hızlı ama bir o kadar da suni olmuştur. Türk Milliyetçiliği yıllarca süren savaşlar, tehcirler, katliamlar ve suikastlerin gölgesinde doğdu. Osmanlı İmparatorluğu’nun hızla toprak kaybetmesini hazmedemeyen askerlerin tutunacak son dalları milliyetçilik olmuştu. Tabii ki bu dönem sıradan bir dönem değildir. Ülkenin her yanı yangın yeridir ve her millet kendi kaderini kendi tayin etmenin formüllerini aramaktadır. Sırp, Yunan, Ermeni, Bulgar ve diğerleri Avrupalı devletlerin desteğiyle var güçleriyle Osmanlı’dan ayrılmanın planları içerisindedirler. Bu anlamda “Türklük” bilincinin doğması belki de kaçınılmazdı.

Ancak Kürtler farklıdır. Kürtler Yunanlı değildir. Kürtler Sırp da değildir. Kürtler yüzyıllardır Müslümanların hakim olduğu bölgelerde Türklerle aynı camide ibadet etmekten, aynı bayramda bayramlaşmaktan çekinmemiş, aynı bayrağın gölgesinde serinlemekten nefret etmemiştir.

PKK terör örgütünün inşa etmeye çalıştığı Kürt kimliğinde Müslümanlığa yer vermeyişi bu yüzdendir. Zerdüştlüğü neredeyse Kürtlerin milli dini haline getirmeyi düşünen Marksist ve ateist olan bu örgütün oyununa Kürt vatandaşlarımız gelmemelidir.

Terör örgütü dini duyguların Kürtlerin özgürlükçü taleplerinin önünü kestiğini düşünmektedir. Benzer durum Türk Milliyetçilerinin bir kısmı tarafından da ileri sürülmüştü. Onlar da Müslümanlığın Türklerin savaşçı kimliğini zayıflattığını iddia ediyorlardı. Oysa Osmanlı İmparatorluğu tarihin gördüğü en büyük askeri güçlerden biri iken ordusu Allah Allah diye hücum ediyordu.

Uzatmayalım.

Milliyetçiliğin doğru bir şekilde tanımını yapmak şart. Batı literatüründe dinle çatışma anlamına da gelen milliyetçilik ülkemizde de aynı şekilde sürdürülmek istenirse hiç alışık olmadığımız fikirlerle karşılaşmamız kaçınılmaz. Ancak bunun ülkemizde rağbet bulmadığı hepimizin malumu.

Bu süreçte MHP ye düşen rol gerçekten çok önemli. Bu kritik virajda hükümetin attığı her adımı acımasızca eleştirmenin Türklere hiçbir faydası yok.

Tarih diyaloglarla da şekillendirilebilir. Hükümet buna inanıyor. Milliyetçiliğin kitabında diyalog şeklidir. Bunun sonucu çatışmadır. Nitekim PKK bu çatışma siyasetini yıllardır sürdürdü ve binlerce şehit vermemize neden oldu, ülkenin büyük kesimini güvensiz bir bölge haline getirdi.

Vatanseverliğin anayasal karşılığı “vatandaşlık” iken milliyetçiliğin anayasal karşılığı ciddi bir “muamma” dır. Nereye gideceği kestirilemez. Üstelik vatandaşlık kavramı hukuk önünde eşitlik gibi son derece önemli bir kavramı içinde barındırır ve bu yüzden üretken ve verimli bir kavramdır.

Başbakanın “milliyetçiliğin her türlüsü ayaklarımın altındadır” sözü ırkçılığın bu zararlı yüzüne işaret etmektedir.