Ülkemizin
bir anda şiddetin sahnesine dönüşmesi aklı selim her insanı rahatsız ediyordur
şüphesiz. Gezi Parkına yönelik imar düzenlemesinden çok daha karmaşık ve
sistemli olaylar zinciriyle karşı karşıyayız.Süreç içinde demokrasi maskeleri
dökülen parlamenterlerin varlığını daha net görüyoruz. CHP Milletvekili Hüseyin
Aygün ün edep sınırlarını aşan ifadeleri ve aleni olarak şiddeti övmesi, suç
işlemeye teşvik eden tavrı yazıklar olsun dedirtiyor. Olayları Sünni iktidara
direniş olarak yorumladığı anlaşılan bu adama CHP Genel Başkanının ses
çıkarmaması her halde onay vermesinden kaynaklanıyordur.CHP içerisinde devrimci
sol örgütlere sempatinin arttığı, bu örgütlerin sistemli şekilde şiddeti
kullanmalarına ses çıkarılmadığı ve bundan siyasi medet umulduğu göze çarpıyor.
Gezi
Parkı protestolarının başlangıçta CHP tarafından organize edildiği
düşünülmüştü. Oysa bu tip olayları bir fırsat olarak gören devrimci sol
örgütlerin kısa sürede olayları istediği yöne çevirdiği ve polis ile halkı
karşı karşıya getirerek fitne ateşini körüklemeye çalıştığına şahit olduk.
Ana
Muhalefet Partisinin sorumluluk alarak bu taşkınlığını önlemesi mümkün iken böyle
bir yolu benimsememiş olması ileride
değerlendirilecektir.
Polise
taş ve molotoflarla saldıran, protesto ve yürüyüş hakkını çatışma hakkı olarak
algılayan bu gruplar 80 öncesinde de ülkenin başına bela olmuştu. Binlerce
Anadolu evladına kast eden, ülkede Marksist darbe yapabilmek adına her türlü
yasa dışı eylemi işleyen devrimciler bugün özellikle sanat camiasında ve
medyada kritik noktaları tutmuş durumdalar.
Polisin
ilk müdahale sırasında orantısız güç kullandığını Sayın Başbakan da dile
getirdi. Kolluğun bu tip yanlışları dünyanın her yerinde olabilen yasa dışı
eylemler. Her halde aklı başında hiç kimse bir polisin masum bir göstericiye
hunharca saldırmasını meşru görmez ve hiçbir sağlıklı hukuk sistemi bunu
cezasız bırakmaz.
Ancak
mesele polis şiddetine tepki olarak adlandırılacak kadar basit değil.
Türkiye’de
devrimci sol örgüt mensupları siyaseti entelektüel bir duruştan daha öteye
taşımak isteyen şiddet eğilimi güçlü kişilerden oluşuyor. Dünyayı bir devrim
sahnesi olarak görenlere hukuka saygıdan bahsetmek ne yazık ki abesle iştigal.
İnsanlığı kapitalistlere satılmış olanlarla devrimciler olarak kalın çizgilerle
ikiye ayıran bu kişilerle diyalogdan bahsetmek sadece safdillik.
Ülkemizin
neredeyse 30 yılını kana bulayan, Türk-Kürt ayrımı yaratmak isteyen örgütün
Komünist ve aynı zaman ırkçı bir örgüt olduğunu iyi biliyoruz.
Yüzyıllar
öncesinde yaşanmış olayları Sünni düşmanlığı için sembol olarak kullanan
örgütlerin de benzer ideolojileri benimsemiş olması ve güya Alevilik iddiasında
bulunması da gerçekten ilginç.
Gazi
Mahallesinde kahvehanede taranan masumların ardından başlayan toplumsal olayların
arkasında da yer alan bu örgütlerin kimler tarafından ve ne maksatla
kullanıldığını tam olarak anlayabilirsek her halde ülkemizi de daha iyi tanımış
olacağız.
Velhasıl
meselemiz temel hak ve hürriyetleri güçlendirmek ve onurlu yurttaşlar meydana getirmek
ise bunun yolunun bu örgütlerden geçmediği gün gibi belli.
Hükümetin
Avrupa Birliği üyelik sürecinde temel hak ve özgürlükleri güçlendirmeye yönelik
yasama faaliyetlerine de benzer tepkiyi veren bu örgütlerin Kemalistler ve PKK
lılar ile dirsek temasında olması da olayların bir başka yönü.
Olan
yıllarını hapishanede çürüyerek geçiren, geleceğini ve umudunu yitiren gencecik
insanlarımıza oluyor.
Bu
ülke % 1 dahi destek görmeyen, şiddeti siyasal üslup olarak benimseyen,
molotoflu, el bombalı, tabancalı, taşlı-sopalı devrimci sol örgütlere terk
edilecek kadar değersiz değildir.
Devleti
zaafa düşürmenin komünist taktiği olduğunu gayet iyi biliyoruz.
Allah
ülkemizi muhafaza etsin ve aklı selimi galip getirsin.