Vatan şairi Mehmet Akif Ersoy, 17 Haziran 1936 tarihinde tedavi olmak üzere Zeynep Kamil Hastanesine kaldırılır. Devlet bürokrasisi, konjonktürün ağırlığından dolayı Mehmet Akif Ersoy?la hiç ilgilenmez. O zamanki adı Darülfünun olan şimdiki İstanbul Üniversitesi öğrencileri kendi aralarında sıraya koyarak her gün büyük şairi ziyaret ederler. Soğuklar artınca Beyoğlu?nda bir apartmana nakledilir. Burada vefat eder. Tarihler 27 Aralık 1936 yı göstermektedir.
Cenazesi, üstüne bir bayrağın bile örtülmediği bir tabutla, bir atlı arabada Beyazıt Camiine getirilir. Üstüne konulmuş bir nottan cenazenin Akif?e ait olduğu anlaşılır.
Durumdan üniversite gençliğinin haberinin olması üzerine büyük bir kalabalık toplanır. Kalabalık bir gençlik katılımı ile cenaze namazı kılınır. Törende Abdülkadir Karahan ateşli bir konuşma yapar. Gençliğin omuzlarında Akif?in naaşı Edirnekapı Şehitliğinde ebedi istirahatgâhına tevdi edilir.
Resmi erkândan, İstanbul valisi ve belediye başkanı da dâhil olmak üzere hiçbir kimse yoktur.
Törenden sonra, Abdülkadir Karahan, emniyet müdürlüğüne çağrılır ve devletin tören düzenlemediği bir kimseye neden tören düzenlediklerine dair sorguya çekilir. O da bunu kaleme aldığı bir hatırasında şöyle anlatır:
?-Efendim, bize dediler ki, İstiklal Marşımızın şairi ölmüş. Cenaze namazına gidelim. İstiklal Marşı devletimizin resmi marşıdır. Siz onu kaldırın. Biz de tören düzenlemeyelim.?
Hatıralarını ?Akif?in Ebediyete Uğurlanışı ve Sonrası? başlıklı bir yazıda anlatan Karahan, cenaze merasiminden sonra başına gelenler için şunları yazmaktadır:
??Milli Marşımızın eli öpülecek şairinin kabri başındaki hitabemin takdir yerine adeta tekdirle karşılanmak istenmesini, bugün bile, bir muamma gibi çözemediğimi de işaret etmek isterim.
Çünkü üç gün sonra beni Yüksek Öğretmen Okulu?ndan Emniyet Müdürlüğü?ne istediler. Bir şube müdürü beni sorguya çekti.
?Ne sıfatla, resmî makamların törene gerek görmediği bir şairin kabri başında konuşma yaptığımı? sormuştu.
Vefatının ikinci yılında, gençler aralarında topladıkları paralarla mezar taşlarını da yaptırdılar. Mezarını bir toprak tümseği olmaktan kurtardılar.
Milletin gönlü ona kucağını açmış, Fatihalar Yasinler ile ebediyete kadar bağrına basmaya devam edecektir.
Yedigün yazarı, hastanede yatarken kendisi ile bir röportaj yapar. En son yazdığı yazısını sorar. Akif, Mısır?da çekilen bir resminin altına yazdığı bir dörtlük olduğunu ifade eder. Bu dörtlük aynı zamanda onun dünyaya vedası gibidir.
?Hepsi
göçmüş, hani yoldaşlarının hiç biri yok
Sen mi kaldın yalnız, kafileden böyle uzak
Postu sermekse meramın yola, serdirmezler
Hadi, gölgenle beraber silinip gitmene bak.?
Mekanı Cennet olsun.
ali_sarikaya@yahoo.com