Kur’an’ın belli başlı konularından birisi de “adalet” kavramıdır. Adalet, bütün dünyevi ve uhrevi işlerde Allah’ın Âdil isminin tecellisine mazhar olmasıdır. Hakkı tutup kaldırmaktır. Haklının yanında yer almak, zulmün karşısında durmaktır.

Kur’an’da yüzlerce ayet adaletten bahsetmektedir. Bugün mahkemelerde hakimlerin arkasındaki “adalet mülkün temelidir” cümlesi, dünya adalet tarihine adını altın harflerle yazdıran Hz. Ömer’e (r.a.) aittir. Adalet, hakkı hak bilip uymak, batılı batıl bilip ondan kaçınmak anlamını da içinde barındırmaktadır.

Kur’an-ı Kerim diyor ki; “Aranızda birbirinizin mallarını haksız yere yemeyin. İnsanların mallarından bir kısmını bile bile günaha girerek yemek için onları hakimlere (rüşvet olarak) vermeyin.” (Bakara Sûresi, 188﴿ Bu ayetten anlaşılıyor ki, adaleti önce kendi nefsinizde uygulayın. Haksızlık yaparak vicdanlarınızı kirletmeyin. hakkın ve haklının yanında yerinizi alınız. Hem kendi iç dünyanızda adaletten ayrılmayın, hem de adalet dağıtan bir konumda iseniz adalet terazisini eğip bükmeyiniz.

Vicdanların terbiye edilmediği yerde adaleti sağlamak kolay olmayacaktır. Zenginlik zekilikle birleşecek ve mal toplama hırsı ile, adil olup olmadığına bakmadan kazanmanın yolunu bulmaya çalışacak kimseler olacaktır. Vicdanların terbiye etmek bunun için çok önemlidir.

“Âyetten hem kazanç hem de harcama faaliyetlerinin meşrû zeminde yürütülmesi şeklinde genel bir ilke çıkmakta; haksız menfaat sağlamak, maddî veya mânevî bir karşılık elde etmek için işbaşındakilere mal (veya para) vermek yasaklanmaktadır. Bu şekilde çıkar elde etmek için yetkili kişilere menfaat sağlamaya rüşvet denir. Helâl ve meşrû yollardan kazanıp harcamayı emreden genel hükümlü başka birçok âyet ve hadis, rüşvet yasağını da kapsamakla birlikte, bu âyette ve bazı hadislerde rüşvet özellikle söz konusu edilerek yasaklanmış, hatta hadislerde buna tevessül edenler lânetlenmiştir (bk. Tirmizî, “Ahkâm”, 9; Ebû Dâvûd “Akdıye”, 4). Rüşvet vermek ve almak haram olduğu gibi, rüşvet vererek temin edilen menfaat da haramdır. Rüşvet zaman zaman bazı toplumlarda son derece ciddi, yaygın ve yıkıcı bir hastalık halini alabilmektedir. Bu hastalıktan korunmayı veya tedavi etmeyi başaran toplumların uygulamasından anlaşıldığına göre bunun için başta eğitim olmak üzere din, ahlâk, hukuk, iktisat, siyaset gibi sosyal disiplinlerin birlikte işletilmesi gerekmekte; bu illete karşı verilen mücadelenin başarılı olmasında, bir yandan toplumda sosyal adaletin geliştirilmesi bir yandan da hukuk düzeninin kurulması ve adalet mekanizmasının etkin biçimde çalıştırılması özel bir önem taşımaktadır.” (Diyanet Kur’an-ı Kerim Portalı)

Adaletin sarsılması büyük bir yaradır. Bunun en büyük sebeplerinden biri de rüşvet olarak ifade edilmektedir. Özellikle adalet dağıtanların böyle bir hastalığa mübtela olmalarıdır. Tedavisi ise, vicdanları iman ile terbiye etmektir. Gerçek bir Allah korkusundan başka çözüm de gözükmüyor. İslam’ın öngördüğü imanı hayata hakim kılmaktan başka çare de bulunamıyor. Asr-ı Saadet safiyetinde bir iman, meselenin en sağlıklı çözümü olarak durmaktadır. Allah namına verip, Allah namına almaktan başka kördüğümü açacak bir çözüm de yok. O halde, “Allah nâmına vermeliyiz. Allah nâmına almalıyız. Öyle ise, Allah nâmına vermeyen gàfil insanlardan almamalıyız.” (Sözler, Sayfa 13)