Suriye konum itibariyle Ortadoğu’nun merkezinde olan bir durumdadır ve Mısır’a açılan önemli bir kapı mahiyetindedir. Bu durum Suriye’yi hem ekonomik hem de jeopolitik olarak çok önemli hale getirmektedir. 16. Yüzyıldan Birinci Dünya Savaşına kadar Osmanlı idaresinde kalmıştır.
Fransa ve İngiltere’nin izlediği sömürgeci politikalarla birlikte Suriye bölgesinde böl parçala yönet tekniği kullanılmıştır. Bu teknikle birlikte Suriye bölgesi bölünmüş ve çıkar alanı haline getirilmiştir. Bölge yalnızca siyasi olarak değil toplumsal olarak da bölünmüş haldedir. Suriye toplumuna bakıldığında ise karşımıza bir homojen yapı çıkmaktadır, bu homojen yapıda etnik- dini bir ayrışma söz konusudur, birliğin olmadığı yerde de çatışmaların ortaya çıkması ve yayılması da zor olmamaktadır.
Suriye 1946 yılında bağımsızlığını kazandıktan sonra Arap milliyetçiliği, siyasal İslam ve Kürt milliyetçiliği gibi sorunlarla boğuşmuştur. Suriye devletini kırılgan hale getiren bu sorunlar, 1949 ile 1970 arasında peş peşe yapılan askeri darbelere zemin hazırlamıştır. Uluslararası siyasette, Hamas ve Hizbullah’a verdiği destek ve Lübnan’daki askeri varlığını sürdürmesi nedeniyle Batı’nın ‘şer ekseni’ söylemine dâhil edilen ve uluslararası toplum tarafından yalnız bırakılan Suriye, buna karşın İran, Hizbullah ve Hamas ile birlikte ‘direniş ekseni’ söylemini geliştirmiştir.
Suriye’de Arap Baharından sonra başlayan isyan dalgalarıyla birlikte geniş halk kitleleri iktidara yönetime karşı ayaklanma başlatmışlardır. İsyanın temel hedefi Beşar Esed’ in görevinden alınması olmuştur ama bu savaşta yalnızca Suriye halkı değil diğer dış aktörler de etkili olmuştur ve isyan dalgası gitgide yükselmiştir. Askeri güçlerin müdahalesi ile birlikte de artık bir iç savaş halini almıştır. İç savaşla birlikte Suriye ordusundan ayrılan askerler tarafından Özgür Suriye Ordusu kurulmuştur. Bunun yanında bölünmenin etkisiyle birlikte IŞİD, DAEŞ,YPG gibi terör örgütleri, milis güçler, isyancılar savaşta önemli hale gelmeye başlamıştır.
Savaşın öncesine bakıldığında Hafız Esed’in iktidara gelirken ve hemen sonrasında izlediği mezhepe göre davranma şekilleri Dürzilerle ve Alevilerle yaşadığı sorunlar, ötekileştirmeler de savaşın ayak seslerini oluşturmuştur. Yalnızca Suriye’yi değil tüm bölgesel güçleri etkileyen bu savaşta aktörlerde değişmektedir. Özellikle Rusya ve Çin’in bölgede etkinliğini arttırmasına neden olmuştur.
Sosyal, siyasi, ekonomik yapıyı etkileyen savaşla birlikte yoğun göçler de meydana gelmiştir bu göçlerden etkilenen ülkelerin başında ise Türkiye gelmektedir. Türkiye sınırlarını korumak içinde bu bölgeye belli başlı askeri harekatlar düzenlemiştir. Askeri harekat düzenleyen devlet yalnızca Türkiye olmamıştır. Etkisini gitgide artıran Rusya’da bölgede etkili siyaset izlemeye başlamıştır. Rusya’nın havadan, İran ve Hizbullah’ın karadan desteğini alan Suriye yönetimi kaybettiği toprakların büyük bir kısmını yeniden elde etmiştir; bunun yanı sıra, PYD/YPG güçleri de kayda değer bir miktarda toprağı elinde bulundurmaktadır.
Suriye iç savaşı küresel güçlerin mücadelesini şekillendiren bir unsurda olmuştur, savaşın bu kadar uzaması, göçlerin yoğun şekilde yaşanmasıyla birlikte uluslararası sistemin güvenliğini de tehdit etmeye başlamıştır.