Hayat denince, bir çok insan, hareket etmek, gezmek, eğlenmek, keyfine göre yaşamak gibi manaları anlamaktadır.
Sözlükte de dirilik, canlılık, yaşama, sağlık gibi manalar için kullanılmaktadır.
Dini bir terim olarak ise, Allah’ın sıfatlarından birisidir. Hayatı veren ve hayata lazım olan şeyleri de yaratıp veren O’dur.
Kasaba veya köylerde iki veya üç tarafı açık sofaya da hayat denmektedir. Mevsimin müsait olduğu zamanlarda hayatın geçirildiği ev bölmelerinden biri olarak kullanılmaktadır.
Şu kâinatın en ehemmiyetli gayesi hayattır. Bu âlemde her şey hayatın emrindedir ve hayata hizmet etmektedir. Hayat olmazsa hiçbir şeyin kıymeti yoktur. Dünyanın bütün zenginliğini ölü bir insana verseniz ne işine yarayacaktır?
Şu kâinatta en kıymetli şey hayattır. Hizmetler içerisinde ise en değerlisi hayata hizmettir. Onun için tıp tahsili farz-ı kifaye mesleklerden sayılmıştır. Doktorlar, bu şuur ve anlayış içerisinde hizmet edip farzlarını da yerine getirirlerse yaptıkları bütün faaliyetleri nafile ibadet hükmüne geçecektir.
Buna bağlı olarak, iyiliği emretmek ve teşvik etmek, kötülüklere engel olup yayılmasına mani olmak farz vazifeler arasında görülmüştür. O da manevi hayata hizmettir. İnsanların moral değerlerini yüksek tutmak önemli bir hizmettir.
Bediuzzaman Said Nursi hazretlerinin güzel bir sözü var: “Hayatın lezzetini ve zevkini isterseniz, hayatınızı iman ile hayatlandırınız ve ferâizle zinetlendiriniz ve günahlardan çekinmekle muhafaza ediniz.” (Sözler, erisale, s.211)
İman bir mayadır. Hayatı anlamlı hale getirir. O olmazsa hayatın da bir anlamı kalmaz. İman bir intisaptır. Mesela, Türkiye Cumhuriyetinde yaşayıp da ona vatandaşlık bağı ile bağlanan, onun vatandaşı olan devletin her türlü imkanlarından faydalanacaktır. Bu imkanı sağlayan, vatandaşlık bağı ile ona bağlanmasıdır. Başka ülkelerde olsa bile bu devletin vatandaşlık haklarından faydalanacaktır.
İşte iman böyle bir intisaptır. Kainat sultanına iman intisabı ile bağlanan onun mülkünde onun sunduğu nimetlerden istifade edecektir. Nimetlerden faydalanırken de hep onun adını anacaktır. Çünkü nimeti veren odur. Bu bir kadirşinaslıktır. Nimete ve nimetin sahibine karşı saygı duymaktır. Her nimetin başında onun adını anmak, sonunda ona teşekkür etmek, bunların hangi yollardan eline geçtiğini düşünüp ne zor şartlarla kendine ulaştığını hayal ederek hem nimeti yüceltmek, hem de nimet verene teşekkürünü artırmak her aklı başında insanın yapması gereken bir iş olarak gözükmektedir.
Hayata böyle bakan insan hayatından lezzet alır. Onun gözünde hayatın her dakikası değerlidir. Çünkü, giden her dakika bir daha eline geçmeyecektir. Akan su misali hayat akmaktadır. Onun için her dakikasını dolu dolu yaşamanın çaresini arayıp bulmak gerekmektedir.
Hayat bir oyun ve eğlence değildir. Boşa harcanacak kadar ucuz da değildir. Kahvelerde miskin miskin zaman tüketenlere acımak lazımdır. Hayata değer katacak olan zamanı iyi kullanma becerisini gösteremediği için onlara acımak lazımdır. En kıymetli sermayesini en lüzumsuz işlerde harcayan tüccara acınmaz mı?
Hayat, hayatı verenin yolunda harcandıkça güzelleşecektir. Onun yolunda harcanmayan zaman boşa geçmiş zamandır. Elmasları verip yerine cam parçalarını alma gibidir. Bu da iflasın işaretidir.