Gönül kelimesi, Türkçede kullanılan ancak tarifi zor bir kelimedir. Varlığı ancak duygularla hissedilir. Gözle görülen bir nesne olmadığı için ancak hislerle anlaşılır.
Gönül, bazen gören gözdür. Gözle görülmeyeni bile görür. Karşıdakinin gizlemeye çalıştığını bile hisseder. Böylelerine gönül gözü açık denir. Yapmacık hareketleri, gösteriş için olanla samimi olanı ayırır bu göz. Gönül gözü açık olanlar perdenin arkasında olup biteni hissederler. Normalde sır olan birçok şey onlara açık ve ayandır. “Mü’minin ferasetinden sakının. Çünkü o Allah’ın nuruyla bakar.” (Tirmizî, Tefsîru"l-Kur"ân, 15) Nebevî ferman bunu ne kadar veciz bir şekilde ifade etmektedir.
Gönül bazen bir bahçedir. İçinde her türlü güzelliğin yeşerdiği bir bahçedir. Rengarenk güller, bu bahçede bulunur. Bunlar gönlü geniş insanlardır. Her türlü güzelliğe orda yer vardır. Gülün dikeni gibi aykırılıklar bile o bahçede varlığını sürdürür. Buna gönül zenginliği denir. Zengin gönül, hep verir. Vermek zenginliğin gereğidir. Vermeden zengin olunur mu? Olsa neye yarar? Gönlü zengin olan hep verendir. Vermeyen zenginlik anlaşılmaz.
Gönlü kırılmış insanın hayattan zevk alması mümkün olmaz. Ağzının tadı kaçmış insan, ne yerse yesin zevk almadığı gibi, gönlü kırık insan da hayattan ve yaşamadan zevk almaz. Onun için hayatın tadı kaçmıştır. Gönül çok naziktir. Çok çabuk kırılır. Hele dostlardan gelecek bir olumsuzluk, beklenmeyen bir durum gönlün sırça köşkünü yıkıp darmadağın eder. Böyle birinin hayata tutunması zorlaşır. Yetim, gönlü kırık insandır. Onun gönlünü ancak gönülden gelen bir baş okşaması yapar. Gönlünü mamur eder. Gönülden gönüle yol açılır. Bu yol mutluluk vadilerine çıkar.
Gönül Kâbe gibidir. Yanına gelen “alçağı” bile yükseltir. Alçakgönüllü yapar. Onu bir değer haline dönüştürür. “Alçak” belki bir değer değildir. Ancak gönüle yakın olursa “alçakgönüllü” olur ve büyük bir değer haline döner.
Merhamet ve sevginin sığındığı yerdir gönül. Emir ve fermanlar, yeni bir emirle ortadan yok olur. Ancak gönlün fermanını yok edecek bir ferman henüz bulunmamıştır. Şairin dediği gibi “gönül fermanına ferman kâr etmez.” O kendi fermanını yazar. Ancak Allah’ın fermanı gönülleri bağlar. “Dikkat edin! Gönüller ancak Allah’ı anmakla tatmin olur, huzur bulur.” (Ra’d Sûresi, 28 ) Allah’tan başkasına gerçek anlamda bağlanan gönül, sırça köşkünü yıkmış demektir. Diğerlerine ancak Allah adına bağlanabilir. Allah’a götüren vesileler olursa işe yarar.
Gönül bazen yanık olur. Kerem gibi, mecnun gibi. Aradığını bulamayan, çölde susuz kalmış bağrı yanık gibi yanar. Rahmetin sağanağına yetişemeyen, rahmet çağlayanlarına ulaşamayan gönül yanık olur. “Taştı yine deli gönül / Sular gibi çağlar mısın?” Sırma saçlı bulutlar, saçın çözüp göz pınarlarını çağlayana çevirir ve gönül ateşini söndürmeye uğraşır. Bu konuda göz yaşı büyük bir iksirdir. Yanık gönüllerin ateşini ancak bu söndürür. Gönül yangını, ateşe, benzer. Değdiği her cismi yakar. Onu ancak göz yaşı söndürebilir.
Gönlü kırık Yakub’un (a.s.) gönül gözünü açan, Yusuf’un (a.s.) kokusu idi. Yusuf’un (a.s.) alın terine bulanmış kokusu, Yakup’un (a.s.) gözünü açar da gönüllere yerleşen iman ve marifetullah gözü ve gönlü açmaz mı? Dünyanın arkasındaki geleceği görmez mi? Ahret iklimlerini açmaz mı?