Size bugün, bildiğiniz, bir fabl aktaracağım; Karga bir parça peynir kapmış ve rahatça yiyebilmek üzere bir dala konmuş. Bir bakmış ki, ağacın dibinde bir tilki. Hem de yılışarak kendisini selamlayan, iyi günler dileyen bir tilki. Tabii, ağzı dolu karga selam sabaha ancak başıyla karşılık verebiliyor. Tilki iltifatlarına karganın sesinin ne kadar güzel olduğuna dair duyum ve duygularını aktararak devam etmiş ve baklayı ağzından çıkarmış; “Karga kardeş o güzel sesinle yanık bir uzun hava söylesen de dinlesek”. Tilkinin bu kadar özgü ve iltifatı karşısında kendisinden geçen ve havalara uçan karga, ağzındaki peyniri unutur ve bet sesi ile türkü söylemeye niyetlenirken ağzındaki peyniri düşürür. Düşen peyniri kapan tilki hızla oradan uzaklaşır. Anlatılan bu fabl temel soruları içinde barındırıyor; karganın peynirinin tilki tarafından kapılmasında kabahat tilkide mi, kargada mı? Tilkinin kurnazlığını tebrik etmek mi lazım, karganın ahmaklığını kınamak mı?
Karga ahmaklığından ve dolduruşa gelmekten kurtulmadığı sürece tilkiye kızmasının ve tilkiyi suçlamasının bir anlamı, elbette, olamaz. Diğer yandan, karga ahmak olduğu sürece bir tilki gider yerine başka bir tilki gelir. Bugün sesinin güzelliği yalanı ile, yarın da tüyünün harikulade olduğu yalanı ile kandırır ve peyniri kapar.
Bugünlerde Türkiye- ABD münasebetlerini dikkatlice gözlemlerseniz; kimin kendisini tilki yerine koyduğunu ve kimi karga saydığını açıkça görürsünüz. Üstelik, daha yakın bir zamanda kirli Irak işgali münasebetiyle yaşadıklarımız hafızamızda ve önümüzde taze dururken...
Elbette, kimsenin kendisini tilki görmesine ve tilkilikten medet ve çıkar ummasına karışamayız. Ancak, biz tilki de değiliz, olmadık ve olmayacağız; karga da değiliz, olmadık ve olmayacağız.
Biz insanız, insanlığın bir aile olduğuna inanıyoruz. İnsanlar arasında kavga değil, barış, dayanışma ve dostluğun olması gerektiğine inanıyoruz.
Yarın, bir başka fıkra ile devam etmek üzere, şimdilik hoşça kalın...