ERGENEKON DAVASI

Abone Ol

Uzun zamandır ülke gündeminin ilk sıralarında yer alan Ergenekon davası birçok sanık hakkında ağır cezalara hükmedilmesiyle neticelendi. Davanın nasıl sonuçlanacağı temyiz sonucuna göre belli olacak. Mahkemenin gerekçeli kararını görmeden dava hakkında konuşmak hukuken doğru değil. Gerekçeli karar görüldükten sonra sanıklar aleyhine olan deliller ile sanık eylemleri arasında nasıl bir bağ kurulduğu daha somut şekilde anlaşılabilecektir.

Yerel mahkeme verdiği kararla Türkiye?de darbeye teşebbüs eden asker ve sivil kişilerden oluşan bir örgütün var olduğunu, bu örgütün amaçları doğrultusunda şiddet kullanmaktan çekinmediğini, ülke gündemini şiddet hareketleriyle yönlendirmeye çalıştığını ve seçilmiş iktidarı şiddet ve kaos yoluyla devirmeye teşebbüs ettiğini kabul etti.

1990 ile 2000 li yılları kana ve karanlığa bulayan faili meçhul cinayetler, yoğun terör eylemleri, batık bankalar, bitmek bilmeyen ekonomik krizler sivil iktidar karşıtı silahlı örgütler yönünden değerlendirilmeli. Bu doğrultuda 28 Şubat Davası belki yeni bilgiler gündeme getirecektir. Ergenekon davasında yalnızca Danıştay saldırısına ve Hrant Dink cinayetine yönelik kovuştarma yapıldığı, bunun ötesine uzanılmadığı izlenimi doğuyor. Oysa Türkiye?nin 90 lı yıllarında ortaya çıkan ağır fatura yalnızca seçilmiş iktidarlara kesildi. Bu korkunç yılların ülkeyi çok ağır ekonomik krizlere itmesi yalnızca birkaç hükümet başarısızlığı olarak yorumlanmamalı. Devlet içinde devletin, faili meçhullerin, mafya cennetinin ve kanlı hesaplaşmaların yarattığı karanlık tablo daha güçlü soruşturmalarla aydınlatılabilir.

Bu dava hakkında uzun süre konuşulacaktır. Ancak davadan sonra verilen ilk tepkiler ve dava sürecinde izlenen yollar gözönüne alındığında ülkemiz kamuoyunda demokrasiye ve hukuk devletine bakışımızı da yansıtan şu hususların öne çıktığı görülüyor.

1. Türkiye?de askerin suç işlemeyeceğini düşünen ve askerin yalnızca rütbe sahibi olması nedeniyle bir kutsallığa sahip olduğunu düşünen milliyetçi bir kesim var.

2. 12 Eylül İhtilali sonrası birçok ülkücünün devletin hışmına uğramasına ragmen Devlet Bahçeli?nin ısrarla takip ettiği politika nedeniyle Milliyetçi Hareket Partisi?nin ?Asker olmanın ayrıcalıklı olmak? olduğunu düşündüğü göze çarpıyor. MHP nin dava boyunca izlediği politika bu doğrultudaydı ve darbe karşıtlığı yerine askeri kollama kaygısı öne çıktı.

3. Askeri kollama kaygısı milliyetçi kesimin demokrasi ve hukuk devleti kavramlarına yaklaşmasına engel oluyor. Askerin demokrasiye ve hukuk devletine saygı duyup duymama konusunda takdir hakkının olduğu farz ediliyor.

4. Kenan Evren?in de bir Genelkurmay Başkanı olduğu ve ülkede ihtilal yaparak, ?suç işleyerek? demokratik düzeni alaşağı ettiği hesaba katılmıyor. Askerin şiddeti ve hukuksuzluğu meşru kabul ediliyor.

5. JİTEM, mafya gibi karanlık yapıların ülkeyi faili meçhul cehennemine çevirmesi milliyetçilerin ilgisini hak etmiyormuş gibi görmezden geliniyor. Oysa en başta milliyetçilerin ?ülkemi cehenneme çevirdiniz? diye hukuksuzluğa ve keyfiliğe isyan etmesi gerekmez mi?

6. Türk Silahlı Kuvvetleri?nin terörle mücadele ve askeri strateji geliştirme konusunda yeterli düzeyde olmadığı, bilakis JITEM benzeri yapılanmalarla askerin hukuk dışı bir fiili iktidar alanı oluşturduğu gerçeği görmezden geliniyor.

7. CHP nin askerin siyasi sözcülüğünü yaptığı ortamda milliyetçi muhafazakar destek MHP ile takviye ediliyor.

8. Türkiye?de yargıya ve hukukçulara karşı çok büyük bir güvensizlik var. Bunun yolu hukukçuların eğitim düzeyinin çok daha yukarılara taşınmasıyla mümkün.