BAŞYAZI / Mehmet FURKAN


MUHTAÇ OLDUĞUMUZ TİCARET DÜZENİ:AHİLİK (1)

Selam ile…


Selam ile…

Türk-islâm Medeniyeti'nin kurumsallaştırdığı en önemli teşkilâtlardan biri olan ahilik, 13. yüzyılda adını duyursa da temeli İslâm öncesi Batı Türkistan'ına kadar dayanmaktadır.
Ahilik, terim olarak kardeşlik ve eli açıklık anlamına gelmektedir. Toplumsal düzenin her zaman yanında ve koruyucusu olmuştur. Ahilik bir meslekî ahlâk öğretisinden çok öte, yaşamın geneline hitap eden bir felsefeye sahiptir.
Bir ahinin yaşam hikâyesini en güzel Mevlânâ'nın şu meşhur sözüyle ifade edebiliriz; "Hamdım, piştim, yandım!"
Ahilik bu anlayışı sayesinde Anadolu'da çok büyük bir destek görmüş ve varlığını Selçuklulardan başlayarak Osmanlı'nın son dönemine kadar sürdürmüştür.
Ahi teşkilâtının Anadolu'daki kurucusu sayılan Ahi Evran, Azerbaycan'ın Hoy şehrinde doğmuş, 1172-1262 yılları arasında yaşamıştır. Ahi Evran'ın asıl adı "Nasîrüddin Ebü'l-Hakayık Mahmud B. Ahmed"dir.
Ünlü Türk bilgini, iktisatçı ve sanatkârı Ahi Evran, ilk eğitimini doğum yeri olan Azerbaycan'ın Hoy şehrinde aldıktan sonra Horasan'a giderek ünlü âlimlerden Fahreddin Razî’nin derslerine devam etmiştir. Ahi Evran, gençliğinde Hoca Ahmet Yesevî’nin talebelerinden aldığı ilk tasavvuf terbiyesi ile yetişmiş ve olgunlaşmıştır.
Yüzlerce yıl, milyonlarca kişiye hizmet eden ve de etkileyen teşkilâtın kurucusu olan ve “Allah, insanı medenî tabiatlı yaratmıştır. Bunun açıklaması şudur: Allah insanları, yemek, içmek, giyinmek, evlenmek, mesken edinmek gibi çok şeylere muhtaç olarak yaratmıştır. Hiç kimse, kendi başına bu ihtiyaçları karşılayamaz. Bu yüzden demircilik, marangozluk, dericilik gibi çeşitli meslekleri yürütmek için çok insan gerekli olduğu gibi, bu meslek dallarının gerektirdiği alet ve edevatı imal etmek için de birçok insan gücüne ihtiyaç vardır. Bu yüzden, toplumun ihtiyaç duyduğu ürünlerin üretimi için lüzumlu olan bütün sanat kollarının yaşatılması şarttır. Bununla da kalmayıp, insanların sonradan doğacak ihtiyaçlarını karşılamak için yeni sanat dallarının meydana getirilmesi ” diyen Ahi Evran, dönemin en önemli hocalarından aldığı ders ve feyzi kendi dehasıyla harmanlayarak bir döneme mührünü vurmuştur.
Ahilik hakkında bu zamana kadar çok şey konuşuldu ve de konuşulacak. Bir kütüphane dolusu kitap yazılabilir bu konuda. Bu yazıda ise, Ahilik sisteminde kalite ve standart anlayışı konusuna değinilecektir.
Ahi teşkilâtında kalite anlayışı, müşteri odaklı üretim ve her kademede yürütülecek eğitim anlayışından geçmektedir.  Mal ve hizmet üreten ahiler, her şeyden önce müşteri isteklerini göz önüne almak zorundaydılar. Kaliteli mal ve hizmet üretimi, iyi eğitilmiş çırak, kalfa ve ustalardan oluşan kadroyla sağlanırdı.
Son yıllarda dillerden düşmeyen Toplam Kalite Yönetimi'nin de esası; müşteri odaklı, ürünlerin ve hizmetlerin üretim süreçlerinin sürekli iyileştirilmesi yöntemleriyle, sıfır hataya yaklaşma felsefesidir.
Ahi teşkilâtının kurucusu sayılan Ahi Evran, ilk olarak esnaflar arasında birlik ve dirliği sağlamıştır. Esnafın denetlenmesine ve özellikle de eğitilmesine önem vermiştir. Her esnafın sağlam iş yapıp yapmadığını, müşterilere karşı davranışlarını kontrol etmiş, üretilen malların kaliteli ve yüksek standartta olmasına çalışmıştır.
Ahi birliklerinde, ustaların üreteceği ürün belirli bir standarda bağlandığı gibi, alacakları çırak sayısı da standarda bağlanmıştır. Usta, sadece ahi teşkilatının öngördüğü kadar çırak alabilirdi.
Çünkü çırakların sayısının çok olması halinde işyerinde eğitim, üretim, kalite ve standart, istenilen özellikte gerçekleşemeyeceği ve kontrolün güçleşeceği düşünülürdü.
Eğer bir usta kalitesiz mal üretir, üretim standardına uymaz, kalfaların ücretlerini vermez, çıraklarını sömürür, onlara bildiklerini öğretmez ve kendinden beklenen görevleri yerine getirmezse, ona işyeri kapatma cezası verilirdi.
Devam etmek üzere, şimdilik hoşça kalın…