BAŞYAZI / Mehmet FURKAN


KENDİ OLABİLMEK, DİK DURABİLMEK

Selam ile...


Selam ile...
Farkında mısınız, bilmiyorum; İnsan ve toplum için; “Kendi olamamak, dik duramamak ve acizlik kompleksine kapılmak veya taklit hastalığına yakalanmak” bir temel eksiklikten kaynaklanmaktadır. Bizi, içinden çıkamayacağımızı sandığımız ve kaderimiz bildiğimiz perişanlığa düşüren; “Kendimizi Tanımamaktır”.
Her şeyden önce, “Kendini Bilen Rabb’ini bilir, Rabb’ini bilen haddini bilir”.  Kendini, Rabb’ini ve haddini bilen yanlış yapmaz, yanlışa düşmez; kendini bir selin yahut bir yelin önündeki kuru  yaprak gibi görmez.
Size konumuza uygun bir öykü aktarmalıyım;
“Adamın bir kendisini darı zanneder ve tavuk görünce kaçarmış. Dostları adamın bu haline üzülür ve acırlarmış, bakmışlar ki olacak gibi değil, adamı alıp doktora götürmüşler ve telkine başlamışlar; Sen darı değilsin!.. Telkin ve tedavi faydalı olmuş ve adam darı olmadığını kabul ve ifade etmeye başlamış, bunun üzerine iyileştiğini düşünerek taburcu etmişler. Adam tam çıkarken bir tavuk görmüş ve yine kaçmaya başlamış. Doktor ve dostları şaşırarak sormuşlar; Hani, sen darı değildin?.. Adamın cevabı şu olur; Tamam ben darı değilim de, ya tavuk bilmiyorsa!...”
İşin garip tarafı şudur; Tavuk bizim darı olmadığımızı biliyor  da, darı olmadığının farkında olmayan biziz. Öyleyse, “Darı olmadığımızın farkına varmak” kalkış noktamızdır. Darı olmadığımızın farkına vararak tavırlarımıza yansıttığımız takdirde; tavuklar bizi asla darı olarak göremeyecek ve bize darı muamelesi yapamayacaktır. Kaldı ki, dünya alem bizim darı olmadığımızı çok iyi bilmektedir.
Şahıs, millet, ülke ve devlet olarak; “kendimizi tanıma” seferberliği ilan etmeye mecburuz. Kimlik ve kişilik arayışımız; var olmanın ve dik durmanın başlangıcıdır. Bu kapsamda; asgari müştereklerimizi, bizi biz yapan değerleri, geçmişimizi, konumumuzu ve geleceğimizi arayacağız, bulacağız.
Tarihin süreklilik arz ettiğinin, yaşanan her olayla insanoğluna bir ders sunduğunun farkına varmamız gerekiyor. Yaşadıklarımız ilk defa bizim başımıza gelmiyor, son da olmayacak. Tarih dersini iyi çalışırsak, yok olma yerine var olmaya,  ayaklar altında kalma yerine ayakta kalmaya, sürünme yerine yürümeye ulaşacağız.
Bu arada, temel yaklaşımımız; “biz de var olalım, başkaları da var olsun”, “ köle de olmayalım, kölelerimiz de olmasın” olmak zorundadır. Bu husus, milli / evrensel çizgilerinin buluşma noktasıdır. Her insan için özgürlük, her devlet için bağımsızlık ve her toplum için eşitlik, paylaşma, yardımlaşma ve dayanışma; yolumuzun köşe taşları ve nihai hedefi olmalıdır.
Bizi biz yapan  insani, milli, dini ve kavmi değerleri; doğru belirlemeli ve doğru anlamalı ve birbiriyle çelişik görmemeliyiz. Tekelci ve dışlayıcı tavırlardan şiddetle sakınmalıyız.
Vatan, millet, devlet, özgürlük, bağımsızlık, eşitlik, hak,  adalet, sosyal adalet kavramlarını birleştirmenin ve herkes için istemenin yolu; “Önce İnsan”, “Her şey İnsan İçin” diye düşünebilmek ve “İnsanlık bir ailedir” “Her insan eşit yaratılmıştır”, “Yaratılanı Severiz, Yaradan’dan Ötürü”  diyebilmektir. Ayrıca, “Kul ile Allah arasına hiçbir gücün girmesine” razı olmamak ve  “Yeryüzünden fitne kalkıncaya, Din yalnız Allah’ın oluncaya kadar” tavır belirlemeye, saf seçmeye ve mücadele etmeye koyulmaktır.
Devam etmek dileğiyle, şimdilik hoşça kalın...