Selam ile… Sevgili okurlarımız, bu hafta da sizlerle “HAYAT AĞACI” konulu sohbetimizi paylaşalım.

Fidan Boylular,
Bir fidan, aynı sizler gibi yavaş yavaş büyümeye başlamış. Büyüdükçe çevresinde olup bitenlere hayret etmiş. Niçin mi? Yaşlanan ağaçların birer birer kesildiğini, onları kesen baltanın sapının ağaçtan olduğunu görmüş de ondan. Anlamış ki bir varlığa iyilik de kötülük de kendinden geliyor. Yine anlamış ki her şey zıddıyla var oluyor. Bir yanda hayat, diğer yanda…

Ümit Çiçeklerim,
Ömrümüzü ‘hayat ağacı’na benzetebiliriz. Büyüdük, okula gittik, genç olduk derken zaman saati işlemeye devam ediyor. Her tik tak’ta bir yaprak düşüyor yere. Hayat yolunda pürtelaş koştuğumuz için olup bitenin farkına varmıyoruz. Bu yaşta böyle şeyleri düşünmeye ne gerek var değil mi? Taşı sıksanız suyunu çıkarırsınız Allah’ın izniyle. Öyle olmasına öyle de şu türkü olmasa:
“Şu dağlar kömürdendir,
Geçen gün ömürdendir,
Feleğin bir kuşu var,
Pençesi demirdendir.”

Sevgili Gençler,
Ne kadar koşsak da zaman rüzgârına yetişemeyiz. Bunu bilen zaman, eline bir fırça alır ve boyamaya başlar hayatı. Nasıl mı? Dede ve ninelerimizin saçlarını beyaza boyadığı gibi… Gün gelir Cahit Sıtkı gibi, “Şakaklarıma kar mı yağdı, ne var?/ Benim mi Allah’ım bu çizgili yüz?” deriz ama iş işten geçmiş olur.

Sevgili Zaman Yolcuları,
Zamanın elinden tutmak istiyorsak, onun eskitemeyeceği işler yapmalıyız. Geçmişe bakarken üzülmek de mutlu olmak da mümkün. Allah’a karşı görevlerimizi yerine getirdiysek, anne ve babamızın duasını aldıysak, her anımızı güzelliklerle süslediysek ne mutlu bize! Bakmayın siz zamanın fiyakasına. Bir gün onun da sonu gelecek. Biz İbrahim Hakkı Hazretleri gibi “Mevlâ görelim n’eyler?/ N’eylerse güzel eyler.” deyip fâni olana değil baki olana bağlanmaya bakalım.