Önceki yazının devamı…

Fatih notlarını aldıktan sonra, en sondaki bayana bakarak:
— Son olarak da sizi dinleyelim bayan. Lütfen.
— Doktor Bey, İsmim B.P. Bir zamanlar zengin bir ailenin genç bir kızıydım. Her istediğim yapılıyordu. Anneannem, her zaman: “ Bu kızın her dediğini yapmayın! Eşeğinin her çöktüğü yere han kurmayın!” diyerek anneme ve babama çıkışırdı, darılırdı. Bundan dolayı anneannemi çok sevmezdim. Ama yine de annem ve babam her değimimi yerine getirmeye çalışırlardı. Bezende anneannemden gizli yerine getirirlerdi.
— Evet. Sonra?
— Bu ara ben arkadaş guruplarıyla diskoteklere alıştım. Diskoteklerde, önce müzik tutkusu, sonra hap alışkanlığı…
— Eroine haptan sonra mı başladınız?
— Evet, Doktor Bey...
— İlk eroin aldığınızda, neler hissetmiştiniz, başınızdan ilginç olaylar geçti mi? Geçtiyse bizimle paylaşmak ister misiniz onları?
— Eroini ilk aldığımda, önce kusmalar oldu. Sonra hayaller görmeye başladım!
Fatih, ‘hayaller görmeyi’ ilginç buldu ve şöyle sordu:
- Güzel. Güzel bir konuya temas ettiniz hanımefendi… Ben de artık bu konuyu soracaktım; bu konuya değinmeniz iyi oldu. Mesela neler görüyordunuz?
- Ne mi görüyordum Doktor Bey kardeşim? Bir defasında penceremde iki inek gördüm. Sonra baktım, gene camdan Kızılderililer ok atıyordu bize! İşte o sırada sandalyeyi kapıp camlara fırlatmışım…
- Allah Allah!.. Daha neler!... Ee?.
- Doktor Bey, o an bütün pencere aşağıya indi.
- Daha sonra ne yaptınız? Daha doğrusu neler gördünüz?
- Daha sonra, yatağımın altında kesik bir el gördüm!
Fatih hayretle:
- Korkmadınız mı ya? dedi.
- Korkmaz olur muyum Doktor Bey? Avazımın çıktığı kadar bağırmışım! Çok korkmuştum!..
B.P sanki hâlâ ürperiyordu. Fatih merakla:
- Allah Allah!.. dedi. Şu işe bak yahu!..
— Doktor Bey, biz bir kere düştük onun pençesine… Allah başka gençleri, başka aile çocuklarını düşürmesin o aile canavarının eline!..
- Âmin!.. “Aile canavarı” dediniz de, bir evlilik geçti mi başınızdan?!
— Evet, dedi B.P, başını eğerek ve çok üzülerek. Sonra sözüne ağlayarak şöyle devam etti:
— Doktor Bey kardeşim, ben bir mühendisle evliydim. Bir de nur topu gibi oğlumuz olmuştu. Ama Doktor Bey, inan bana, o zehre alıştıktan sonra, ne yuvayı, ne de yavruyu gördü gözüm!..
— Allah Allah! Şu manzaraya bak yahu!.. Bu kadar mı zalim bu zehir!? Şu anlatılanları aklım havsalam almıyor vallahi!..
— Zalim ya Doktor Bey! Bu zalim zehre alışınca sanki hakikate karşı kör olmuştum!
Sonunda kocam ağlayarak ayrıldı benden. Hele çocuğum… Biricik yavrum!.. Onun, “Anne, anne!..” diye çırpınışları!.. Hâlâ gözümün önünden gitmiyor!.. Şimdi ne yapıyor acaba? Minicik elleriyle kimleri tutuyor acaba? Kime “Anneciğim” diyor acaba? Yavrum, biricik kuzum… Meleğim benim…
Gözyaşlarını silerek, kollarını açıp, iğne yerlerini gösterdi:
- Doktor Bey kardeşim, şu halime bak! Ben artık bir cesedim, bırakın nerede ölürsem öleyim. Fakat her gün beyaz toz alan, pırıl pırıl gençleri bu korkunç canavardan çekin kurtarın! Sizden ricam budur, size tavsiyem budur! Sizlere başarılar diliyorum Sayın Doktorum! diyerek sözlerini bitirdi B.P.
Derin bir nefes alan Fatih ne diyeceğini bilemiyordu, biraz bekledikten sonra:
— Teşekkür ederim kardeşim! diyebildi. Anlatılanlar karşısında nerdeyse ağzı uçuklayacaktı. Notlarını aldı, içerdekilere:
— Arkadaşlar, verdiğiniz bilgilerden dolayı hepinize ayrı ayrı teşekkür ederim. Sizler benim görevimi hem acilleştirdiniz, hem de ağırlaştırdınız!.. Ben bu felaketin bu boyutlarda olduğunu ne biliyordum, ne de hayal edebiliyordum! Bu anlattıklarınızı sizlerden değil de başkalarından dinleseydim “acaba?” der geçerdim.
Arkadaşlar! İçinizde biraz önceki arkadaşın anlattığı gibi hayal görenler var mı? Belki de bu işin en ilginç yanı bu tarafı, ne dersiniz?
- Doktor Bey, dedi M.A. Biz hep hayal âleminde yaşıyoruz zaten. Bize göre hayaller gerçek, gerçekler hayal!..
Bu ara M.İ cebinden yine bıçağını çıkararak bacaklarını hızlı hızlı kaşımaya başladı. Birden ayağa kalkarak: “Heeyyt!” diye bir nara attı. İçerdekiler, birden ayağa kalkarak, korkak nazarlarla ona bakmaya başladılar. Bıçak elinde devamlı öksürüyordu. Midesi inip inip kalkıyor, kusmaya çalışıyordu. Eliyle bir karnını, bir böğrünü, bir sırtını tutarak korkunç sesler çıkarıyordu. Elindeki bıçakla birilerine vuruyormuş gibi yapıyordu. Ha bire kıvranıyor, acı acı bağırıyordu. Terler içinde çömelerek kusmaya çalıştı ve biraz sonra bakışları donuklaştı.
Ev sahibi Eren:
- Arkadaşlar dedi, yanında “mal” olan var mı? Birazcık “E” koklatsak bu şoku atlatırdı. Herkes birbirlerine bakıştıktan sonra “yok” işareti yaptılar. İşin kötüsü bende de yok. Ne yapacağız ya? Nasıl edelim ya? Ah!.. Allah kahretsin!. Şu aksiliğe bak!.. Şu tersliğe bak!.. Derken M.İ, tekrar ayağa kalktı, elinde bıçak etrafına tehditler savurmaya başladı:
— Namussuzlar! Hepinizi öldüreceğim! Keşler! Leşler! Kalleşler!.. Domuz sürüleri! Hepinizi doğrayacağım! dedikten sonra tekrar öğürmeye başladı. Ayakta duramıyor, sallanıyordu. Fatih ve Naci iyice şaşırmışlardı. Herkes ayakta zavallıyı seyrediyorlardı…
‘Demek ki böyle komaya giriyor bunlar’ dedi Fatih içinden.
Naci, ev sahibinin kulağına eğilerek:
- Bende bir miktar “E” var. Al şunu, daha fazla kudurmadan koklat! dedi.
Eren, yere uzanmaya çalışan M.İ’ ye koklattı. M.İ derin derin içine çekti. Çektikçe gevşedi, rahatladı ve etrafına boş boş bakmaya başladı. Kusmaya çalıştı, ağzından köpükler geliyordu ve biraz sonra sızdı.
Ömründe ilk defa böyle bir manzarayla karşılaşan Fatih:
- Arkadaşlar, dedi. Ne zaman kendine gelir bu arkadaşınız?
- Çok sürmez Sayın Doktorum. “Acı patlıcanı kırağı çalmaz” demiş atalarımız, dedi Eren.
- Çok üzüldüm doğrusu!
Eren, Fatih’in sözünü kesercesine:
- Üzme canını Doktorum, bizde bu vakayı adliyedendir, dedi.
Fatih bu cümleden biraz rahatlamıştı:
- Arkadaşlar, dedi, biraz önce: “Sizler de böyle hayaller görüyor musunuz?” demiştim. Şimdi o ayılıncaya kadar, varsa birkaç anınızı alalım, buyurun!
Devam edecek…