Önceki yazının devamı…

Eren, Fatih’i içten içe takdir etti. Çünkü Fatih, “kötü arkadaşlar” dememiş, “kötü alışkanlıklar” demişti.
Aynı genç:
- Yazık olmuş. Demek ki dozu iyi ayarlayamamış, diyerek mırıldandı.
Fatih konuşmasına şöyle devam etti:
- Bıraktığı mektuba bakılırsa bunalıma girmiş ve bilerek fazla doz almış.
Başka biri:
- Demek ki hayatını noktalamak istemiş. Burada bulunan herkesin sonu üç aşağı beş yukarı aynı olacak.
Arkadaşlarına göz gezdirerek:
- Değil mi arkadaşlar, dedi. Düşünün, bir trene binmişsiniz, bu trenin istasyonları belli, varacağı yer belli, duracağı yer belli. Bunu fazla değiştiremezsiniz. Hele siz bu trenden hiç mi hiç inmek de istemiyorsanız!..
Fatih tam da fırsatı yakalamış gibi konuya girdi:
- İşte ben, bu trenden inmenizi istiyorum. Sonu felaketle bitecek, bir ölüm yolculuğuna çıkmanızı değil, saadetle bitecek bir hayat yolculuğuna girmenizi istiyorum.
M.A:- Benim için çok geç; ben yolun sonuna geldim. Hemen hemen bu arkadaşlarımın hepsi de aynı durumda. Öyle değil mi arkadaşlar?
İçerdekiler bu soruya başlarıyla ‘evet’ dediler.
P.B:- Doktor Bey, belki sözümüzü yadırgıyorsunuz ama Allah’ın belası bu uyuşturucuya bir bağımlı hale geldiniz mi? Artık işiniz bitik. Siz bağımlı hale gelmeyenleri kurtarmaya çalışın.
— Çok güzel ifade ettiniz hanımefendi, dedi Fatih. Ben de öyle düşünüyorum. Çünkü ölen hemşerim de aynı şeyleri söylemişti bana. Onun beklenmedik ölümü beni çok etkiledi arkadaşlar.
- Niçin Doktor Bey?, dedi K.G. Her gün insanlar ölüyor, her gün salalar veriliyor? Bu bilhassa sizin için alışıldık bir şey olsa gerek.
— Öyle deme kardeşim, bu kız bir otel odasında kalıyordu, ben onu ziyarete gitmiştim. Birden bire kolunda şırınga ile ölmüş görünce şoke oldum! Aylarca tesirinden kurtulamadım. Orada, o an: ‘Yurdumun Sunaları bu zehirlerle ölmesin!..’ dedim. Yüce Rabbime yeminle söz verdim, bu zehir tacirleriyle mücadele edeceğim diye. İşte bunun için buradayız, bu çalışmayı da bunun için başlattık.
- Ne yapalım!?.. Allah başarılı eylesin Doktorum, dedi K.G.
Fatih, biraz daha kendinden emin şöyle devam etti:
— Arkadaşlar! Sizden âcizane ricam şunlardır: Bir, uyuşturucuya nasıl başladınız? İki, başlamanızda neler etken oldu? Üç, gençlere neler tavsiye edersiniz? Dört, şu an hayatınızdan memnun musunuz? Beş, hayatta ne olmak istiyordunuz?
Bu sorulara samimi olarak yanıt verirseniz çok, çok sevinirim. Arkadaşlar, isteyen istediği zaman söz alabilir, isminizi belirtmenize gerek yok, zaten ben de şimdiye kadar isimlerinizi sormadım. Ha! İsterseniz isminizin baş harflerini de söyleyebilirsiniz.
İçerde müthiş bir sessizlik oldu. Biraz bekledikten sonra sessizliği yine Fatih bozdu ve şöyle dedi:
— Arkadaşlar, isterseniz en yakınımdaki bayan arkadaştan başlayalım. Buyursunlar efendim.
Fatih bu ara not defterini çıkardı, hem konuşulanları dinliyor, hem de yer, yer notlar alıyordu. Söz alan bayan konuşmasına şöyle başladı:
— İsmim G.T, 17 yaşındayım. Eroincilerin tuzaklarına şöyle düştüm: Evimizin yakınında bir pastane vardı. Bir arkadaşımla sık sık oraya gidiyorduk. Bize çok ilgi gösteriyorlardı. Bir gün meşrubatımıza ilaç katıp ikimizi de uyutmuşlar. Uygunsuz fotoğraflarımızı çekmişler.
— O fotoğraflarla size şantaj mı yaptılar? dedi Fatih.
— Evet, Doktor Bey!
— Şikâyetçi olsaydınız.
G.T, çok mahcup bir ses tonuyla:
— Olamazdık efendim!
— Anladım efendim. Sonra ne yaptınız?
— Sonra ikimiz de adeta onların esiri olduk. Evimize dönecek yüzümüz de yoktu, başka kalacak yerimiz de…
— Ne yaptınız ya?
G.T, ağlayarak şöyle devam etti:
— Onların kuklası olduk. Meğer adamlar uyuşturucu ticareti yapıyorlarmış.
Bir yandan ağlıyor bir yandan da anlatmaya devam ediyordu. Fatih sözünü keserek sordu:
— Sizin göreviniz neydi?
— Okulların önlerinde esrar ve eroin pazarlamaktı. Pek çok öğrenciyi istemeyerek de olsa beyaz zehre alıştırdım. Doktor Bey, benim durumumda pek çok kız var. Bu kızlara “torbacı” diyorlar.
— Yani? dedi Fatih.
— Uyuşturucu satıcısı.
— Gençlere tavsiyeniz nedir?
— Tavsiyem, bilmedikleri şahıslardan uzak dursunlar, büyük sözü dinlesinler!
— Teşekkür ederim kardeşim. Hayatınızdan memnun musunuz?
G.T, acı, acı gülerek:
— Bu yaşadığımıza hayat denirse, hayır!
— Hayatta ne olmak istiyordunuz?
G.T, derin bir iç çekerek:
- Aslında iyi bir öğrenciydim, iyi bir tahsil yapmak istiyordum. Ama olmadı. Uyuşturucuların kurbanı oldum. Ağlayarak: Allah kahretsin onları! dedi.
- Âmin!.. diyen Fatih, G.T’nin yanındakine işaret ederek:
- Sizi dinleyelim efendim. Lütfen.
- İsmim M.A, ‘1974 Türkiye Güzeliyim’, dedi.
Fatih sözünü kesercesine:
- Her halde şaka yapıyorsunuz Hanım Efendi.
Ev sahibi Eren araya girerek:
- Şaka değil Doktor Bey, gerçekten 1974 Türkiye Güzeli bu arkadaşımız.
- Ama ben, o kızı gazetelerden tanıyorum. Hiç ona benzetemedim doğrusu!
- Niçin benzetemediniz Doktor Bey kardeşim?
- Niçin benzemiyorsunuz sahi? Onu size sormalı.
- Doktor Bey, uyuşturucu beni yedi bitirdi!.. Hayat dolu genç bir kızdan, geriye işte böyle bir kadavra kaldı!.. Allah beni buna alıştıranları benden beter etsin!..
Kollarını açarak gösterdi. Her yer iğne yarası ve mosmordu.
- Şu koluma bak Doktor Bey. Damarlarımda artık kan dolaşamaz oldu. Bir gün bir çöplükte ölü bulunursam hiç şaşmayın! dedi.
- Allah korusun efendim! Bir Türkiye güzeli olarak gençlere neler tavsiye edersiniz?
M.A geriye yaslanarak:
- Gençlere tavsiyem şu: Şöhrete ulaşacağım diye, o güzelim dünyalarını karartmasınlar!
- Çok güzel bir konuya parmak basınız hanımefendi. Pek çok kızımızın hayali değil mi şöhret olmak!?
- Evet efendim! Dedi M.A. Ben de şöhretin ateş olduğunu, şöhrete ulaşınca anladım!
- Size hayatınızdan memnun musunuz diye sormayacağım. Durumunuz her şeyi gösteriyor. Nerede o Türkiye güzeli, nerede siz?
M.A iç çekerek:
- Haklısınız efendim! diyebildi ve başını önüne eğdi.
Fatih notlarını aldıktan sonra:
- Sizin yanınızdaki Beyefendiyi dinleyelim, dedi. Lütfen.
- İsmim M.İ, 14 yaşında başladım bu zehre. 13 kez tedavi gördüm. Şu an 21 yaşındayım. Bu ölüm yolculuğunun sonuna yaklaştığımı hissediyorum.
Devam edecek…