Prof.Dr.Mehmet CİHANGİR


CEMAAT-İKTİDAR DOSTLUĞU VEYA İHANETİ

CEMAAT-İKTİDAR DOSTLUĞU VEYA İHANETİ


Başlık cümlesini ne tarafından okursanız algılamanız o yönde olacaktır.

Zira ortalığın toz duman olduğu, hissiyatın akla galip geldiği bir ortamda ne söyleseniz taraflar kendi lehlerine yorumlayacaklardır.

Benim yazım hakka taraf olmaya çalışan birinin yazısı gibi algılanmalıdır.

Dostluk ve ihanet üzerinedir.

Olayları dar çerçeveden izlemek parçanın tümünü görememektir.

Allah elçisi görmüş.

“Bir gün birisiyle "DOST" olduğunuzda, yarın onun bir "DÜŞMAN" olabileceğini unutmayın” mealinde mübarek lisanı kullanmış.

“Seveceksen çok sevme günün birinde düşman olabilirsin. Düşmanlığı da abartma. Galiz küfürler etme. Gün gelir dost olursunuz.”

Sanırım anlam olarak tam da bunu söylemiş.

Ama dostlar galiba bu hadisi ya okumamışlar ya da geçiştirmişler…

Ver yansın hakaretler.

Perde gerisinde “Yahu düne kadar bize dosttunuz. Biz de elimizden geldiğince sizlerin kadrolaşmasına göz yumduk. Ne oldu” tarzında eseflenmeler.

Diğer dostun “Düne kadar omuz omuza çete savaşları verdik. Bugün noldu da bunları hakkettik.” serzenişleri.

Asıl sahibinin kim olduğunu bilmediğim, bir dostumdan işittiğim beyiti duymamışlar belli ki..

“Kimse etmez dostun dosta sadıkane ettiğini,

Kimse etmez dostun dosta zalimane ettiğini.”

Evet dostun dostluğu büyük zevk verdiği gibi zalimliği de büyük acı verecektir.

“Beraberken her şeyi unuttuğumuz insanlar var ya, işte onları unutmak çok zor.” Bu güzel sözün acı sonuçlarını görüyor dostlar.
Her iki dost da kendisini ihanete uğramış görüyor.

“İhanete uğramanın acısını yalnız hainler bilir.” diyor William Shakespeare. Ne demekse eski dostlar bunu kendileri yorumlasınlar.

İktidardaki dostlara “unutsanız” diyorsunuz olanları, hata yapılmıştır belki de…

Paul Auster’in meşhur sözünü hatırlatıyorlar size : “Sana bir kez ihanet edeni affedersen seni yine kullanır. Çünkü ihanet bir ruh hali değil, karakterin dökülüş biçimidir.”

Belli ki çok kızılmış, susuyorsunuz.

Ama diyorsunuz yapılan olay belki de suçlular içindir. İktidar olarak, başbakan olarak neden bu kadar tepki veriyorsunuz…

Cevap Alvan T. Fuller’den ve çok sert: “Bir krala ihanet için bir tek bıçak yeter de artar bile.”

“Candan ümidi kesebiliriz belki ama can dostlarıyla irtibatı kesmek güçtür. Yürek yollarınıza mesafe koymasanız, gezicileri bile affedebiliyorsunuz” diyorsunuz.

“Doğru ama” diyorlar, “insan dostunu düşmanından daha zor affediyor.”

Ve ardından şansız biçimde Okyanus ötesinden beddualar gelince Şems-i Tebrizi’nin meşhur sözünü düşünüyorum:

Diyorlar ki dost acı söyler? Acıyı söyleyene dost denilmez ki..! Seni sevmeyen acı söyler. Dostun sana söyleyeceği acı dahi olsa senin canını acıtmayacak şekilde tatlı dille söyler.”

Bu tatlı sözü bulamıyorum maalesef…!!!

Ve sessiz sedasız köşeme çekilmek zorunda hissediyorum kendimi…

Zira her dost sohbetinde taraf olma olasılığınız sözkonusu.

Ahmed Bin Hanbel’den nakledilen hadis geliyor gözümün önüne:

Bulunduğu mecliste, din kardeşinin aleyhinde konuşulurken ona yardım etmeye ve onu müdâfaa etmeye gücü yeterken, bu yardımda bulunmayan kimseyi Allah Teâlâ dünya ve âhirette zelîl eder.”

Bakıyorum gücüme…Yardıma gücüm var mıdır diye.    

Zelil olmayayım diye.

Çözemiyorum durumu.

En iyisi uzaklaşmak diyorum dostlardan.

Hiç olmazsa bir süreliğine.

Ve dostluğu kazanmak ve korumanın ne kadar zor şey olduğunu düşünüyorum.

Yine güzel bir söz geliyor aklıma.

“Dostluk para gibidir, elde edilmesi kolay, korunması zordur.”

Ve gerçek dostumu Aşık Veysel’den öğreniyorum:

“Dost dost diye nicesine sarıldım,

Benim sadık yarim kara topraktır.”

Sadık dostumu beklerken, her iki eski dosta son tavsiyemi iletiyorum.

“Bir dostun değerini anlamak için, yalnız kalmayı beklemeyin.”

Bu dostluğa, eskiden var olduğunu sandığımız dostluğa gelecekte çok ihtiyacınız olacaktır.

İyi haftalar dileklerimle.