Av.Feyzullah CİHANGİR


İMRALI GÖRÜŞMELERİ


İmralı görüşmeleri nedeniyle merak ve kaygıyla beklenilen bir sürece şahitlik ediyoruz. Görüşmeler neticesinde PKK nın silahlı mücadeleyi askıya alacağı ve siyasi taleplerin konuşulduğu bir sürecin başlayacağı basına yansıyor. Örgütün iç dinamikleri ve güç dengesinin yanında silahlı mücadeleye devam etme kararında olan teröristlerin bu sürece nasıl müdahalede bulunacağı belli değil. Ak Parti iktidara geldiği günden beri terör sorununun ezberlerin bozularak yapılabileceğini, yalnızca silahlı mücadele ile terörle mücadelede başarılı olmanın mümkün olmadığını sıkça belirtti. Bugün de aynı söyleminin arkasında. İktidar demokratik adımların yanında silahlı mücadeleden de vazgeçmedi ve yaz aylarında terör örgütüne çok ciddi kayıplar yaşattı. Devlet olmanın gereği de bu. Ama halen terör sorunu çözülebilmiş değil ve halen şehit veriyoruz. Bu da işin gerçek ve acı yönü.

BDP’liler terör operasyonlarını cinayet olarak nitelendirse de tarih boyunca devletler hep meşru katil olmuşlardır. Cinayetleri önlemenin yolu güçlü bir demokrasi ve hukuk devletidir. Bunun ilk şartı da sınırlarımızın güvenli olmasıdır. Terör örgütü bu olmazsa olmaz şartı ihlal ettiği sürece silahlı mücadelenin durdurulması mümkün değildir. Bu sebeple aklı başında olan ve vicdanlarını yitirmemiş olan Kürt kanaat önderleri demokrasiye en fazla vurgu yapması ve sahip çıkması gereken kesim olmak zorundadır. Kürt kimliğini inşa ettiklerini iddia edenler bu kimliğin harcını mermilerle değil hakikatlerle yoğurmalıdır. Masum insanların gelip geçtiği çarşılarda bomba patlatarak yürütülen bir hareketin insanlıktan hiçbir nasibi yoktur.

Terör sorunu esasen bizim Ortadoğu benzeri bir devlet olmamızdan da kaynaklanmaktadır. Daha başka bir deyişle bizim Ortadoğu’ya benzememizi isteyenlerin destek verdiği bir harekettir. Batılı standartları yakalamış bir devlet olmamıza engel olan habis urdur. Ortadoğu “akil” isimlerden uzaktır. Siyasetten ziyade çatışma ve var olma mücadelesi hakimdir. Farklı grupları güvenli bir şekilde bir arada tutacak ve grupların meşru isteklerini karşılayacak bir üst otorite ne yazık ki yoktur. Terör yıllarca bu boşluktan da istifade etmiştir.

Bugün Ak Parti’yi iktidara taşıyan ve başarılı olmaya iten nedenlerden birisi hiç şüphesiz Türkiye’de yaklaşık 200 yıldır var olan anayasa, hürriyet, parlamenter rejim ve Cumhuriyet unsurlarıdır. Böyle bir siyasal geçmişimiz olmasaydı siyasi iktidarın demokrasi önündeki engelleri kaldırması ve ülkeye yön vermesi mümkün olmazdı. Bu siyasi miras terör konusunda da elimizi güçlü kılmaktadır. Osmanlı devlet tecrübesi ve bu tecrübenin anayasal parlamenter rejim ve cumhuriyetle neticelendiği gözden uzak tutulmamalıdır. Bu da o dönem için alışılmamış bir durumdu. Değişmez denilen rejim değişmişti. Padişahın yetkileri kısıtlanmış ve milli irade mecliste temsil edilir hale gelmişti. Bu tip gelişmeler hep güçlü toplumsal taleplerin ve beklentilerin birer neticesidir. Terör konusunda da yıllardır istenilen ve beklenen terörün artık bitmesidir.

Muhalefetin Ak Parti’nin bu işin içinden çıkamamasını temenni etmekten başka bir siyaseti yoktur. Bu mesele yalnızca Ak Parti’nin bir meselesi olarak görülmemelidir. Bu zorlu süreçte ırkçı duygulardan arınmak gerekir. Irkçı duygulardan beslenerek atılan her adım bizi biraz daha Ortadoğululaştıracaktır.  Unutmayalım ki İngilizler, Fransızlar veya Yunanlılar bizlere terör örgütü PKK dan daha az zarar vermiş değildir. Meseleye dar bir gözlükten bakınca Kürtler elinde silah olan saldırgan güruh olarak görülmektedir. Devletin olaya böyle bakma lüksü yoktur. Kürtler de tıpkı Türkler gibi bu devletin vatandaşıdır, büyük bir insan gücüdür. Büyük bir emek ve akıl kaynağıdır. BDP yi destekleyen Kürtlerin içerisinde bile ayrılıkçı fikir taşımayanlar vardır.

Teröristlere af tabii ki hem hukuken hem de vicdanen kabul edilebilir bir yol değildir. Ezberlerin bozulması etnik taleplere toprak vermek anlamında yorumlanmamalıdır. Bazen ezber bozmak yanlıştan sıyrılmaktır. Temel mesele insanların göz göre göre ölüme gitmesine ses etmeyen, duyarsız kalan, ideolojik alışkanlarla meseleleri geçiştiren zihniyete artık dur demektir. Elini taşın altına sokan güçlü bir irade olmamış olsaydı daha kaç yıl terörü konuşurduk ve bu bize ne kaybettirirdi? Bunun hesabı iyi yapılmalı.

Ayrıca dünyanın genel gidişatını iyi takip etmeliyiz. Bugünkü gidişat ulusal vatandaşlığın yerini “dünya vatandaşlığı” olgusuna terk etmektedir. Biz ne yazık ki yıllarca süren kısır çekişmeler yüzünden “ulusal vatandaşlık” ilkesinin içini dahi tam dolduramadık. Yıllarca Türkler dahi demokrasiden, insan haklarından ve hukuk devleti ilkesinden mahrum yaşadı. Dolayısıyla Kürtlerin, Lazların, Çerkezlerin de bu ilkelerden nasiplenmiş olması beklenemezdi.

Bu sebeple yeni anayasa yapım süreci ile çakışan Kürt sorunu hukuksuzluk, eşitsizlik ve çatışma ile hesaplaşmanın bir unsuru olarak değerlendirilmeli ve asla etnik ayrımcılığa fırsat tanınmalıdır.

İnsan hakları ve demokrasiden beslenen ilkeler PKK söylemleri gibi dar, çatışmacı, katı çerçeveli ve uzlaşmaz nitelik taşımaz. BDP nin ve sürecin tüm aktörlerinin demokrasi, hukuk, insan hakları ve eşitlik konularında samimi olması şarttır.