BAŞYAZI / Mehmet FURKAN


“KUVAY-I MİLLİ” RUHUNA VARMAK İÇİN

Selam ile…


Selam ile…

LÜTFEN UNUTMAYIN. BU YAZI 20 YIL ÖNCE YAZILMIŞTIR. KENDİNİZE VE DÜNYAYA ‘DEĞİŞEN NEDİR’ DİYE SORUN.
ABD’nin “Irak/Orta-Doğu/Küreselleşme” senaryolarında Türkiye’ye biçtiği rol, bu rolün gereği olarak Türkiye’den bekledikleri ve beklediklerini gerçekleştirmek için  Türkiye’ye karşı takındığı tavır, geliştirdiği yöntem; ülkemizi tam bir dar boğaza soktu. Ülke siyasetinin milli tavırdan yoksunluğu ve idarenin zaafları da eklenince ülkenin girdiği dar boğaz adeta tam bir çıkmaza dönüştü.Bugünlerde dar zamanları geçmek, zor şartları aşmak için “Kuvay-ı Milli” ruhu ile donanmamızın zorunluluğuna dair tespitler konuşuluyor, yazılıyor. Hatta, münferit tavırlar olarak bu arayış fedakarlıklara  dönüştürülüyor. Bu tespit, arayış  ve tavırlar; her ne kadar ekonomi/para/borç endeksli görülüyor, işin manevi yanı göz ardı edilmekle kısmi ve eksik kalıyorsa da, doğrudur. Ancak, iki temel esas asla gözden kaçırılmamalıdır. Öncelikle, tarih doğru okunmalı ve Kuvay-ı Milli Ruhunun oluştuğu ve bizi neticeye götürdüğü Kurtuluş Savaşı günleri ibretle tetkik edilmelidir; bir yandan o günün şartları bugünün şartlarından çok daha ağırken, millet ve idarecileri “Kuvay-ı Milli” ruhunu düşünebilmiş, konuşabilmiş ve çok daha önemlisi gerçekleştirebilmişlerdir.
Kurtuluş Savaşı günlerinde de “Sevr yanlıları”, “Manda isteklileri” vardır, milletin “Kuvay-ı Milli” ruhu ile dediği; “Ya İstiklal, Ya Ölüm” dür. Millet, Tam bağımsızlık özlemini ertelememiş, şarta bağlamamış veya geçiş süreci öngörmemiştir. Diğer yandan, “Kuvay-ı Milli” ruhu diyen millet ve idarecileri; bu ruhun gereğini yapmaya ve bedelini ödemeye razı olarak işe başlamışlardır. Gereğini yapmayı veya bedelini ödemeyi ertelememişler, başkalarına bırakmamışlardır.“Kuvay-ı Milli Ruhu”; bir seferberliktir, “Ya Allah, Bismillah” diyerek, “Ya İstiklal, Ya Ölüm” diyerek yola koyulmak, neyi var neyi yoksa ortaya koymaktır. Verirken veya yaparken samimi olmak, başkasının ne yaptığına bakmamaktır. Aynı şekilde, tavandan tabana herkesin bir aşkı ve ideali paylaşması ve paylaştığını laf ile değil icraatları ile ortaya koymasıdır. “Kuvay-ı Milli Ruhu”; milli kuvvetlerin (milletin bütün unsurlarının) emperyalizm, işgal ve sömürü karşısında dayanışma içine girmesi ve şahlanmasıdır. Öyleyse, emperyalist yaklaşımları, işgal stratejilerini ve sömürü planlarını; mutlaka ama mutlaka, çok iyi araştırmak ve bilmek zorundayız. “Yağmurdan kaçarken doluya  tutulabiliriz”, “Kırk satırdan kurtulalım derken kırk katıra düşebiliriz”, “Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olabiliriz”
Bugün de “Kuvay-ı Milli Ruhu” gerekiyor diyorsak; öncelikle samimi olmalı, enine boyuna yaptıklarımızı ve yanlışlarımızı konuşarak karara varmalıyız. Yanlışlarımızdan vazgeçmeden, hastalandığımız ve yıkıldığımız yeri doğru ve iyi teşhis etmeden doğrulamayız, sıhhate ulaştıracak tedaviyi bulamayız ve yapamayız. Unutmamalıyız ki; “Hatanın neresinden dönülse kardır, hatada ısrar en büyük hatadır”, “Yiğit düştüğü yerden doğrulur” ve “Teşhis tedaviden önce gelir”. Olayı sadece bir Irak Savaşı ve bu savaşın yaraları olarak görme yanlışına, asla, düşmemeliyiz. Olayı sadece bir ekonomi ve para meselesi olarak, asla, değerlendiremeyiz. Diğer yandan olay; sadece bugünün olayı değil ve mesele bugünü kurtarma meselesi değildir. Olayın tarihi temelleri olduğu gibi, geleceği kuşatan bir boyutu vardır. “Kuvay-ı Milli Ruhu” nu anlayabilmenin ve uygulayabilmenin temel şartlarından birisi de; Milli Ruh ve Şuuru anlamlandırabilmek ve “Milli” olmanın anlamını yakalayabilmektir. “Milli Menfaat” kavramını netleştirmeden “Milli Stratejiyi” oluşturamazsınız. Milli olmanın ve “Kuvay-ı Milli Ruhu”nun zorunluluğunu yakalayabilmenin bir diğer temel şartı; çağdaş dünyanın oluşumunu iyi tahlil edebilmektir.
Şimdilik hoşça kalın...